Karanlık Mod
29-04-2024
Logo
Televizyon Programları – Yermuk Kanalı – İman Baharı – Bölüm (08) : Her İnsanın Hedefi Olan Selamet (Esenlik) ve Mutluluk – Ebedi Saadet
   
 
 
Rahman ve Rahim Olan Allah’ın Adıyla  
 

    Giriş:


    Sunucu:
    Değerli izleyiciler, Allah’ın selamı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun. İman Baharı Programımızın yeni bölümünden hepinize Merhaba. Değerli Hocamız Dr. Muhammed Ratıb en-Nablusi ile birlikteyiz. Saygıdeğer hocam merhabalar, hoş geldiniz. Allah sizi hayırla mükâfatlandırsın, programımıza katılarak bizi şereflendirdiniz.
    Dr. Ratıb en-Nablusi:
    Allah mübarek eylesin.
    Sunucu:
    Değerli izleyiciler; Geçtiğimiz bölümde şu sözden bahsetmiştik: “Mücadele et ve izle, şahit ol”. Hocam, bu çokça kısaltılmış ve özetlenmiş bir cümledir. Allah’ı hakkıyla tanımak için mücadeleye ihtiyaç vardır ki imana şahit olunabilsin. Yani insan herhangi bir meseleye şahit olur gibi imana da şahit olabilsin. Bu konuyu biraz açıklar mısınız?

    Selamet ve Saadet Yeryüzündeki Her İnsanın İstediği Şeylerdir:


    Dr. Ratıb en-Nablusi:
    Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla, hamd Âlemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur. Salât ve selam Efendimiz Muhammed (s.a.v.)’e, ailesine ve tertemiz ashabına, davetinin emanetçileri, ordusunun komutanlarına olsun. Bizden ve onlardan razı ol ey âlemlerin Rabbi.
    Geçmiş yıllarda altı milyarken dünya nüfusu şu anda yedi milyara ulaşmıştır. Bu yedi milyar insandan şu iki şeyi aramayan kesinlikle yoktur: Selamet (esenlik) ve saadet (mutluluk).
    Dikkat edin, insan hasta olur, amansız hastalığa yakalanır, fakirlik çeker, daha sayılamayacak musibetler yaşar. Selamet yani kurtuluş olumsuz bir şeyden kurtuluştur, saadet ise olumlu bir olgudur. Fakat yeryüzünde neden zorluk ve mutsuzluk vardır? Çünkü ilim eksiktir. Öyleyse cehennem ehli cehennemde sadece ilim krizi yaşayacaktır. Bunun delili de şu ayettir:

﴿ وَقَالُوا لَوْ كُنَّا نَسْمَعُ أَوْ نَعْقِلُ مَا كُنَّا فِي أَصْحَابِ السَّعِيرِ ﴾

 

[ سورة الملك : 10]

 

“Yine şöyle derler: “Eğer kulak vermiş veya aklımızı kullanmış olsaydık, şu alevli ateştekilerden olmazdık.”

(Mülk Suresi: 10)

    İnsan hakikati bildiği zaman bununla mutlu olur. İnsanın idrak edebilen bir aklı, sevebilen bir kalbi, hareket eden bir bedeni vardır. Aklın gıdası ilimdir. Kalbin gıdası sevgi, bedenin gıdası ise yemek ve içmektir. Kişi aklını boş şeylerle, faydasız şeylerle, sapkınlıklarla, boş hikâyelerle değil de hakikatle beslemelidir. Mevzu çok çok önemli bir meseledir. Hz. Ömer oğlu Abdullah b. Ömer’e şöyle demiştir: “Ey İbn Ömer dinin senin canındır, kanındır, onu doğru yolda ilerleyenlerden, istikamet üzere olanlardan al, meyledenlerden değil.”
    Bugün hesaplanan dünya nüfusu yedi milyardır. Bu kadar insandan da selamet ve saadeti istemeyen kesinlikle yoktur. Mesela siz programcısınız, müellifsiniz, fıtrat olarak var olmak istersiniz, yine vücudunuzun selametini, mükemmelliğini ve varlığınızın devamlılığını istersiniz. Şimdi varlığın selameti, mükemmelliği ve devamı ancak Allah’a itaatle olur. Çünkü Allah Azze ve Celle yaratandır. O’dur sanatkâr. Kâinatta bir aleti bile onu yapan kişinin hazırladığı talimatlara uyarak kullanırsınız. Yani bir kişinin pahalı bir bilgisayarı olsa ve bozulsa, bu kişi manava ya da komşusuna mı götürür? Hayır, bu imkânsızdır. Bilgisayarı alıp servisine götürür. Allah Teâlâ buyuruyor ki:

﴿ وَلَا يُنَبِّئُكَ مِثْلُ خَبِيرٍ ﴾

 

[ سورة فاطر : 14]

 

“Bunları sana hiç kimse, hakkıyla haberdar olan (Allah) gibi haber veremez.”

(Fatır Suresi: 14)

    Yedi milyar insanın ilk ve öncelikli kaygısı selamet (esenlik ve kurtuluş) ve mutluluktur. Peki, bu mutsuzluk, bedbahtlık nerden geliyor? Tabi ki cahillikten geliyor. Cahil, kendisine düşmanının bile yapamayacağı kötülüğü yapar. İnsanın ufku çok dardır, mesela biri Amerika’ya gitmek ister. Bu tarz hikâyeleri Amerika hakkında çok duydum. Eşini götürmesine izin vermezler. Bu ender hikâyelerden biridir. Adam eşini büyük bir çantaya koyar ama çanta deliklidir. Onu da bagaja koyar. Tabi orada hava sıcaklığı sıfır altında beş dereceye kadar düşer. Ve eşi vefat eder. Peki, onu öldüren nedir? İşte cahilin kendine yapacağı kötülüğü düşmanı bile ona yapamaz.
    Sunucu:
    Bedeviler der ki: “Cahilin kendine yaptığını ona düşmanı yapamaz.”
    Dr. Ratıb en-Nablusi:
    Dünyayı istiyorsan ilim almalısın. Ahireti istiyorsan da ilim almalısın. İkisini de istiyorsan yine ilim almalısın. Sen kendini tamamen ilme verirsen o sana birazını verir. Eğer ona biraz kendinden verirsen o sana kendinden hiç vermez. Öyleyse mesele şudur; fıtrat gereği insan hangi intisaptan, hangi türden, hangi ırktan, hangi renkten ve hangi kültürden olursa olsun, hep selamet ve saadeti arar.
    Sunucu:
    Hocam geçtiğimiz bölümde mutluluk ile ilgili bir dörtlük okumuştunuz. Değerli izleyicilerimize bu konuda konuşacağımıza dair söz vermiştik. Gönüllü itaat kalbî muhabbetle iç içedir ve onun aslı da yakınî bilgidir. Bu bilgi, marifet de ebedi saadete götürür.

    İnsanın Öncelikli Kaygısı Mutlu Olmaktır:


Dr. Ratıb en-Nablusi:
İnsan emaneti yüklenmeyi kabul etmiştir ve Allah katında ilk varlıktır. O emaneti kabul ettiğinde Allah Teâlâ da göklerde ve yeryüzünde olan her şeyi onun hizmetine sunmuştur. Allah şöyle buyurmaktadır:

﴿ وَأَسْبَغَ عَلَيْكُمْ نِعَمَهُ ظَاهِرَةً وَبَاطِنَةً ﴾

 

[ سورة لقمان : 20 ]

 

“Açıkça yahut gizlice üzerinizdeki nimetlerini tamamladığını görmediniz mi?”

(Lokman Suresi: 20)

    İnsanın ilk kaygısı mutlu olmaktır. Çünkü cehalet mutsuzluktur. Hep şöyle diyenler vardır: Klasik düşmanlarımız var; Siyonistler ve sömürgeciler gibi… Ben ise başka bir görüşteyim: En büyük düşmanımız cehalettir.
    Sunucu:
    Hocam bu noktayı biraz daha açsanız. Cehalet neden en büyük düşmanımızdır? Şu anda Arap baharını yaşıyoruz ve konuşmamız iman baharı üzerinedir.

    Cehalet İnsanın En Büyük Düşmanıdır:


    Dr. Ratıb en-Nablusi:
    İnsan evrendeki en karışık makinedir. Bu makinenin kullanım talimatları vardır. Sen kendini sevmeye, kurtuluşunu, selametini istemeye programlanmışsındır.  Umarım bu cümlemi yanlış anlamazsınız. İnsan bazen bencilliğinden dolayı Rabbine itaate mecburdur.
    Sunucu:
    Rabbine itaatle kendini bulur.
    Dr. Ratıb en-Nablusi:
    İnsan selamet ve saadeti çok istediğinde Rabbine itaat etmelidir. Çünkü itaat yaratıcının talimatıdır. Burada çok önemli bir nokta vardır. İtaat ile karşılığında elde edilen semere arasında bilimsel bir ilişki vardır. İlişki sonucun sebebidir. Yani Allah’ın varlığını inkâr eden ama Allah’ın verdiği görevleri yerine getiren kişi sadece dünyada tüm yaptıklarının karşılığını alır. Yani Allah’ın verdiği talimatlar nesneldir. Başlangıç ile sonuç arasında ilmî bir ilişki vardır. Mesela iki kapılı bir ev olsun; Baba o kapılardan birini açık bırakıp birini kitleme düşüncesinde olur, yani sadece bir kapı kullanılacaktır. Oğlu da gelir babasına muhalefet eder ve kullanılması yasak olan kapıdan dışarı çıkar. Baba da oğlunu döver. Şimdi burada evden çıkmak için yapılmış bir kapıdan çıkan çocuğun bu davranışıyla ceza vermek arasında bir alaka bulamayız. Burada alaka yani ilişki kurala bağlıdır (sonradan kural olarak konmuştur) Baba o kuralı koymuştur. Kanunların çoğu da böyle sonradan konulmuştur, bilimsel değildir. Fakat çocuk parmağıyla sıcak bir sobaya dokunsa ve yansa deriz ki: Burada parmakla sobaya dokunmak ile yanmak arasında bilimsel bir bağ vardır. İman ettiğinizde bilirsiniz ki tüm ilahi emirler ile sonuçları arasında bilimsel, ilmî bir bağ vardır. Bu minvalde bazı usul âlimleri şöyle der: Bir ilahi emrin illeti (var oluşunun asıl sebebi) onun ilahi bir emir oluşudur.
    Bir defasında bahsetmiştim bir Amerikalı bilim adamı ki Allah onu İslam ile şereflendirmiştir, Şamlı bir âlimle görüşüyor. Konu domuz etine geliyor. Şamlı âlim konuyu bağırsak kurdu üzerinden saatlerce uzun uzun açıklıyor. Zararlarını anlatıyor. Bu uzun açıklamadan sonra Amerika’da Müslüman olmuş bu bilim adamı gülümsüyor ve şöyle diyor: “Bana ‘Allah onu haram kıldı’ demen yeterliydi.”
    Kalp doktoruna gidersiniz. Eviniz üçüncü kattadır ve zemin katta bir eve taşınmanız gerektiğini söyler. Onunla bu konuda asla tartışmazsınız. Size tuz yemeği yasaklayan doktorla da münakaşaya girmezsiniz. Doktor da bir insandır ama onun ilmine güvenirsiniz. Peki, kâinatın yaratıcı söz konusu olduğunda nasıl olur? Öyleyse önemli bir nokta şudur ki, ilahi emrin ileti onun emir olmasıdır. Ki bilim adamı da öyle demişti: “Bana ‘Allah onu haram kıldı’ demen yeterliydi.” İşte yüce iman budur.

    Mümin Hayatında Üç Merhaleden Geçer: Cezalandırma, İmtihan ve Ödüllendirme:


    Kuran’ı Kerimde bir hal var ki o insanın kulluğunu teyit etmektedir. Gençliğinin baharında bir çocuk, Hz. İbrahim’in oğlu ve o da bir peygamber. Allah Teâlâ Hz. İbrahim’e “Onu kurban et” dediğinde bu dini bir kural, adet veya gelenek değildi. Ama sanki bu kıssa İbrahim (a.s.)’ın Allah Azze ve Celle’ye kulluk anlamında bir ilk (imtihan) olacağı anlamına geliyordu. Bazen kulluk ile imtihan ediliriz. Bir problemle karşılaşırsınız, istikamet üzere dosdoğru yolda ilerliyorsunuzdur. Bu yüzden hayrete düşersiniz. Hep derim ki: Mümin hayatı boyunca Allah ile olan ilişkisinde üç aşamadan geçer: Cezalandırma, imtihan ve ödüllendirme. Bu merhaleler iç içe de olabilir, ayrı ayrı da olabilir.
    İmam Şafi’ye soruldu: Allah’a temkinli mi dua edelim? O da şöyle dedi: “İmtihan edilmeden asla temkinli olamazsınız.” Allah Teâlâ buyuruyor ki:

﴿ وَإِنْ كُنَّا لَمُبْتَلِينَ ﴾

 

[ سورة المؤمنون: 30]

 

“Biz gerçekten (kullarımızı) imtihan ederiz.”

(Müminun Suresi: 30)

    İslam’da imtihan kaçınılmazdır. Verdikleriyle, aldıklarıyla imtihan eder. Allah’ın dünyada kulları arasında paylaştırdığı şeyler aslında imtihanın paylaştırılmasıdır. Zenginin Allah’a karşı imtihanı zenginliğiyle olur. Fakirin imtihanı fakirlikle, güçlünün, zayıfın, güzelin, çirkinin imtihanları hep bu özellikleriyledir. Allah Azze ve Celle dünyada verdiği nimetlerle imtihanı da dağıtır. Fakat önemli bir nokta şudur, ahirette de karşılığı verilecektir.
    Sunucu:
    Hocam karşılığın verilmesi konusunda duralım, kısa bir ara verelim ve ardından devam edelim…
    Değerli izleyiciler; İman Baharının bahçesinden bir kez daha merhaba, Değerli hocamız Dr. Muhammed Ratıb en-Nablusi ile beraberiz. İmtihanın ve nimetlerin dağıtılması konusunda kalmıştık.
    Baskı ve zorbalıkla kulluğun söylenmesi, inanıyorum ki bu durumda hakikat tam olarak gerçekleşmeyecektir.

    Dünyada Payların ve İmtihanın Dağıtılması:


    Dr. Ratıb en-Nablusi:
    Güzelliğe dair verilen paylar olumlu, çirkinlik ise olumsuzdur. Güzel olan ve güzel olmayan insan vardır. Güçlü bir insan bir kalemde hakkı hak batılı da batıl olarak ortaya koyar. Birinin ufku çok geniştir, diğerinin çok kısıtlıdır. Biri zeki, diğeri değildir, biri zengin, diğeri fakir, biri güçlü, diğeri zayıftır. Güçlü ve zayıf olmak, güzellik, çirkinlik, zenginlik, fakirlik, sağlık, hastalık, bunların hepsi insanlara dağıtılan paylardır. Ve herkesin payı nasibi kadardır. Kiminin nasibi, geliri sınırlıdır, kiminin ise afakîdir. Kimi güzel yüzlü, diğeri daha az güzeldir. Kimi de çirkindir. İşte dağıtılan bu paylar aslında imtihanlardır. İmtihanın dağıtılmasıdır. Çünkü dünya hayatı ahiretin yanında sıfırdır. Yeryüzünde bir olan güneşte sıfırdır mesela. Peki, nedir bu rakam? Her sıfır milimetre, üç sıfır bin, üç sıfır milyon, üç binde üç milyon, dört milyonda üç milyon… Güneşi bir kez dünyada hayal edin, güneşteki her sıfır milimetre yüz elli altı milyon kilometredir. Sonsuza sıfırın atfedildiği bu rakam hiçbir şeydir. Yani dünya hiçbir şeydir. Allah Teâlâ buyuruyor ki:

﴿ قُلْ إِنَّ الْخَاسِرِينَ الَّذِينَ خَسِرُوا أَنفُسَهُمْ وَأَهْلِيهِمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ أَلَا ذَلِكَ هُوَ الْخُسْرَانُ الْمُبِينُ ﴾

 

[سورة الزمر : 15 ]

 

“De ki: “Şüphesiz hüsrana uğrayanlar, kıyamet gününde kendilerini ve ailelerini hüsrana sokanlardır. İyi bilin ki bu, apaçık hüsranın ta kendisidir.”

(Zümer Suresi: 15)

    Öyleyse dünyayı istiyorsan Allah’ı hakkıyla tanı, dünya sana gelsin ve sana boyun eğsin.

    Sunucu:
    Yine ahirette de karşılık dağıtılacaktır. Peki, o nasıl olacaktır?

    Ahirette Payların Dağıtılması Karşılığın Dağıtılmasıdır:


    Dr. Ratıb en-Nablusi:
    Bazı örnekler vardır, mesela Asya’nın fakir ülkelerinde genç kadınların büyük bir çoğunluğu başka ülkelerde çalışıyorlar. Eşlerini, çocuklarını bırakıyor ve bazen günde yirmi saat bir evde çalışıyorlar. Bazen ise on sekiz saat çalışıyorlar. Bunu da 100 dolar veya 150 dolar için yapıyorlar. Diğer bir kadın da 400 metre kare bir evde yaşıyor, mükemmel antikaları, evinin önünde arabaları vardır. Her gün ziyafet veriyor. Her gün partiler düzenliyor, ülkeden ülkeye geziyor ve hayatı böyle geçiyor ve hepsinin ömrü böyle bitiyor. Bu imkânsızdır, binlerce kez imkânsızdır.
    Bir seferinde bir kardeşimiz mükemmel bir örnek verdi; Birisi tiyatroya gidiyor, perde açılıyor ve ilk seans başlıyor. Bir oyuncu diğerine eziyet ediyor. Perde iniyor ama kimse yerinden kalkmıyor. Çünkü oyun bitmemiştir. İşte biz de oyunun sonunu görmek istiyoruz.
    Sunucu:
    Hocam, bu bilgiyi ebedi saadete ulaşmak için nasıl kullanabiliriz? Allah Teâlâ herkesin payını dünyada vermiştir. Kimini yetim, kimini zeki, kimini de âlim kılmıştır. Sahabe hayatından duyuyor ve okuyoruz, onlar bu nimetleri doğru bir şekilde kullanıyorlar. Siz bize bazı hikâyeler anlatmıştınız, bazı insanlar bu paylarını öyle bir kullanıyorlar ki, dünya hayatında büyük bir mutluluk içinde yaşıyorlar. Mesela diş rahatsızlığı çeken bir öğretmenin gittiği diş hekiminin hikâyesi…

    İnsanın Kendisine Verilen Payları Ebedi Saadete Ulaşmak İçin Kullanması:


    Çok başarılı bir diş hekimi kardeşimiz vardı. Bir ilim insanı, dahası bir öğretmen ona gitti, dişleri problemliydi ve diş teline ihtiyacı vardı. Ama diş tellerinin fiyatı çok yüksekti, ödeyebileceği miktarı aşıyordu. Özür dileyerek geri döndü. Ama o öğrencilerinin önünde gülümsediğinde kabul edilemez bir manzara oluşuyordu. Bir ironi oluşuyor ve öğrenciler ona gülüyorlardı. Doktor onun bir öğretmen olduğunu, sınırlı miktarda maaşı olduğunu ve fiyatın onun için yüksek olduğunu öğrenince ona şöyle bir teklifte bulundu: “Allah rızası için diş tellerini size hediye olarak takmama ne dersiniz?” Öğretmen de ona “Allah razı olsun” dedi. Diş hekimi tarifsiz bir mutluluk yaşadı. Tabi onun her gün onlarca müşterisi geliyor ve yüksek miktarda paralar ödüyorlardı, dolayısıyla geliri çok iyiydi. Fakat diş teli taktırmaya gücü olmayan bu öğretmen hanım için böyle bir teklif sunmuş ve bundan sadece Allah rızasını ummuştu. Sonunda da tarifsiz bir mutluluk hissetmişti.
    Başka birisi de bana şöyle anlattı: ben gece saat on ikide Şam’a gittim. Birisi yanında bir kadın ve çocukla bekliyordu. – O zamanlar yetmiş seneleriydi ve Lübnan olayları vardı.-  Onlar Şam’a gelmişlerdi ve oturacak bir evleri yoktu, saat gece on ikiydi ve çocukları hastaydı. Onları hastaneye götürdüm. Nöbetçi doktor vardı, çocuğu tedavi etti. Ben de nöbetçi eczane bulup ilaçları aldım. İlaçların alınmasıyla gece saat dörtte işimiz bitti.” Bu adam diyor ki: “Vallahi yaklaşık bir ay boyunca tarifsiz bir mutluluk içinde yaşadım.” Öyleyse mutlu olmak istediğinizde Allah için bir salih amel işleyin. Ki insanlar zaten mutluluğu arıyorlar.
    Sunucu:
Yine buna yakın çok açıkça durumu anlatan bir hikâye vardır; Tuğgeneral ile arasında çok rütbe olan cesur bir askerin hikâyesi…
Dr. Ratıb en-Nablusi:
Evet, ben bu hikâyeyi anlatırım. Bu asker orduda yedinci mertebede bir rütbeye sahipti, onbaşıydı. Dünyada hiçbir orduda bu kişinin ordu komutanı generalle karşılaşma imkânı yoktur, aralarında çok rütbe vardır; Onbaşı veya çavuş, emir subayı, mülazım, üsteğmen, binbaşı, yarbay, albay, tümgeneral, tuğgeneral ve orgeneral. Fakat bu asker düşük rütbesine rağmen izinsizce en üst rütbedeki orgeneralin yanına girebiliyor. Oğlunu havuzda boğulmak üzereyken buluyor ve onu kurtarıyor. Öyleyse, sizi Allah ile beraber kılan şey nedir? Salih ameldir. Allah Teâlâ buyuruyor ki: 

﴿ وَالْعَمَلُ الصَّالِحُ يَرْفَعُهُ ﴾

 

[ سورة فاطر: 10]

 

“Bütün doğru ve yararlı işleri o yüceltir.”


    Hakikat şudur, hoca, öğrenci, her birini Allah hayırla mükâfatlandırsın. İstikamet olumsuz fillerden uzaklaşmaktır. Haram yemem, aldatmam, yalan söylemem gibi… Salih amel ise birebir olumlu şeylerdir; vermek, infak etmek, malından vaktinden, emeğinden ve mevkiinden infak etmektir.
    Sunucu:

﴿ وَالْعَمَلُ الصَّالِحُ يَرْفَعُهُ ﴾

 

[ سورة فاطر: 10]

“Bütün doğru ve yararlı işleri o yüceltir.”

    Hocam harika bir hikâyeydi. Motor tamircisine tövbe ne yaptırdı ve o nasıl mutlu olmuştu?

    Zenginlik Gönül Zenginliğidir:


    Dr. Ratıb en-Nablusi:
    Bazen elektrikli motorlar bozulur. Motorun sahibi ne olduğunu anlayamaz ve alır onu tamircisine götürür. Motorun kordonlarının sarılması için yaklaşık 5000 lira gerekir. Bu kardeşimiz tövbe etmeden önce ona bir motor getirilirdi, motorun dış kordonu kopmuş olurdu, o da bunu saniyesinde yapıştırır ve 5000 lira alırdı. Motorun kordonlarını tekrar sarmazdı sadece yapıştırır ve 5000 lirayı alırdı. Ama Allah Teâlâ’yı hakkıyla tanıdıktan sonra 5000 lirayı almak için şart koydu ve motoru beş gün sonra ancak hazır ediyordu. Peki, kaç lira istiyordu? 25 lira, 5000 liradan 25 liraya… Soranlara da şöyle diyordu: “Bir kordonu kopmuştu, onu yapıştırdım.”
    Sunucu:
    Zenginlik gönül zenginliğidir.

    İnsanlar İki Zümredir: Güçlüler ve Peygamberler:


    Dr. Ratıb en-Nablusi:
    Özür dilerim, bu cümlem için beni bağışlayın; İnsan ölçütlerini yüzde yüz değiştirmezse mümin sayılmaz. Mümini almak değil vermek mutlu eder. Dünyaya geldin ve almadın, hep verdin. Ama mümin olmayan kişiyi almak mutlu eder. Öyleyse insan piramidinin zirvelerine kadar bakıldığında ki orada 7 milyar insan vardır, iki zümre karşımıza çıkar; güçlüler ve peygamberler. Peygamberler kalplerin sahibidirler, güçlüler ise boyunların (boyunduruk altına alırlar). İnsanların kalbine sahip olmakla, onları yönetim altında zorla tutmak arasında ne kadar büyük bir fark vardır!
    Sunucu:
    Hocam, bu mesaj yeryüzündeki tüm güçlü insanlara açıkça bir gönderidir.
    Dr. Ratıb en-Nablusi:
    Güçlüler, insanların onlar için yaşadığı insanlardır. Ama peygamberler insanlar için yaşarlar. Güçlüler yüzlerine karşı övülürler ama peygamberler gıyaplarında övülürler. Öyleyse tüm insanlar ya bir güçlüye ya da bir peygambere tabi olur. Eğer güçlü bir kişiye tabi olursanız, gücünüz o egemenlikten sahip olduğunuz şeylerdir. Ama bir peygambere tabi olursanız, kuvvetiniz iyiliğiniz, nimetlerinizdir. Peygamberler verirler, almazlar, onlar kalplerin sahibidirler, insanlar için yaşarlar. Ama güçlü liderler insanları boyunduruk altına alırlar, insanlar onlar için yaşar, onları gıyaplarında değil sadece yüzlerine karşı överler.
    Sunucu:
    Öyleyse mümin, gerçek mutluluğu insanlara iyilik yaptığında ve onlara yardım ettiğinde bulacaktır. Çünkü başkalarına yardım etmek aslında cennet bahçesi demektir.

    Mümin Gerçek Mutluluğa İnsanlara İyilik Yaptığında ve Onlara Yardım Ettiğinde Ulaşır:


    Dr. Ratıb en-Nablusi:
    Bir seferinde bir mecliste bulundum. Orada 30 değerli kardeşimiz vardı. Birisi dedi ki: “Sen diyorsun ki: ‘Mümin mutludur?’ Ama onun durumu diğer insanlarla aynıdır. Mesela hava çok sıcaksa mümin de bu sıcağa katlanır, mümin olmayan da. Piyasada yüksek fiyatlar varsa mümin de mümin olmayan da buna katlanmak zorundadır. O zaman aralarında bir fark yoktur.” Ben de ona başka bir örnek verdim ve dedim ki: “Kişi çok fakirdir ve sekiz çocuğu vardır, geliri de kendisine beş gün bile yetmez. Yani o kadar kısıtlıdır. Ayrıca borçları vardır. Bir de bir amcası vardır. Onun da beş yüz milyonları vardır ve hiç çocuğu yoktur. Bir kaza sonucu vefat eder. Tüm serveti de bu fakir adama kalır. Fakat onlara sahip olması için bir seneye ihtiyacı vardır. Çünkü zimmetinin boş olması ile rutin durum arasında bir düğüm, bir sıkıntı vardır. O adam o sene içinde neden çok mutludur? Çünkü son model bir araba görür ve onu alacağım der. Bir saray görür aynısını alacağım diye düşünür. Yani vaatlerle yaşar. Allah Azze ve Celle şöyle buyurur:

﴿ أَفَمَنْ وَعَدْنَاهُ وَعْداً حَسَناً فَهُوَ لَاقِيهِ كَمَنْ مَتَّعْنَاهُ مَتَاعَ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا ﴾

 

[ سورة القصص: 61]

 

“Öyleyse kendisine güzel bir söz verdiğimiz ve o söz verilene kavuşacak olan kimse; sırf kendisine dünya hayatının geçici zevkini yaşattığımız kimseler gibi midir?”

(Kasas Suresi: 61)

    Mümin Allah’ın vaadini bilir ve bu yüzden tüm sorunlara katlanır, her şeyi göze alır. Allah Teâlâ da şöyle buyurur:

﴿ وَإِنْ كُنَّا لَمُبْتَلِينَ ﴾

 

[ سورة المؤمنون: 30]

 

“Şüphesiz biz kullarımızı imtihan ederiz.”

(Müminun Suresi: 30)

    Fakat Allah’ın vaadi cennettir.

    Kapanış ve Veda:


    Sunucu:
    İşte bu, mutluluğu arayanlar için bir mesajdır. Hocam size bu mükemmel öğretiler için çok teşekkür ederiz. Ve siz değerli izleyiciler sizlere de çok teşekkür ederiz. Umarız Dr. Muhammed Ratıb en-Nablusi Hocamızın sohbetinden faydalanmışsınızdır ki ben çok istifade ettim. Sevgili izleyiciler İnşallah İman Baharı Programımızın gelecek bölümünde görüşmek üzere, Allah’ın selamı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun.

Metni indir

Mevcut Diller

Resmi Gizle